Işık'ın Yolu için 3
Gönül Çatalcalı, 19 Mart 2025
Okuma Süresi: 8 dakika
Gönül Çatalcalı, 19 Mart 2025
Okuma Süresi: 8 dakika
Sevgili Nalan Yılmaz’ın, Dron Aysel adlı, gülmece unsurlarının yoğun olduğu öykü kitabından sonra çocuklar - hatta ilk gençlik - için yazdığı yeni romanı Işık’ın Yolu.
Yaşamın tam ortasında olduğu halde en duyarlı noktalarımıza dokunduğu için kenarından dolaştığımız, değinmeye çekindiğimiz bazı konular vardır. Engelli dostlarımız gibi. Kendimizi o kahramanların yerine koymanın, onlar gibi düşünmenin zor olduğu yazma alanlarıdır bunlar. Nalan Yılmaz, görme engelli anne babanın kızı olan Işık’ın romanını, bu zorlukları göze alarak yazmış.
Yaşamlarını sokaklarda, parklarda, metroda müzik yaparak kazanan görme engelli bir karı kocanın, Sümer ve Candan’ın kızıdır Işık. Evde ışığı gören, görme engeli olmayan tek kişi odur. Anne ve babasının bir sanat dalıyla, müzikle uğraşmasından hoşnuttur genç kız. Sümer beste yapar, Işık ise bestenin üzerine söz yazar. Ona göre notalar büyülüdür. Ebeveynleri, içinde yaşadıkları karanlıkları o büyülü seslerle aydınlatır, renklere ulaşırlar. Belki de bundandır sevgi dolu insanlar olmaları.
Işık, adı gibi onların önüne ışık tutar. Okul zamanları dışında ailesiyle birlikte evden çıkar, anne ve babasına her konuda yardımcı olmaya çalışır. Çünkü kent, engelliler için tehlikelerle doludur. Çoğu kişinin fazla önemsemediği, yalnızca çevre ve görüntü kirliliği olarak baktığı, söylenip durduğu kaldırım işgalleri, ihmaller, onların yaşamını derinden etkiler. Zaten dar ve çoğu bozuk olan kaldırımlara park edilmiş bisikletler, kutular, kasalar, yırtılmış sarı plastikten engelli yolları, alt kısımları budanmamış ağaçlar... Bunlardan yakınır Işık, “Güya kent hepimizin!” diye isyan eder. Anne babasına yürümeyi zorlaştıran durumların fotoğraflarını çeker, yapılması gerekenleri madde madde yazar, belediyeye gidip bunları göstererek engelliler için yeni düzenlemeler istemeyi planlar. Her türlü zorluğa karşın yaşamlarını daha güzel bir duruma getirmeye çalışır. Ancak ailesinin yaşamını kolaylaştırıp mutluluklarını isterken karşısına çıkan engellerden biri de acımasız birkaç okul arkadaşıdır. Kendi deyişiyle, “Zorbalar.”
Bir gün, yeni açılacak bir dükkânın içindeki duvara asılmış bir yazıyı okur Işık, etkilenir.
“En karanlık geceler bile aydınlığa kavuşur.”
O günden sonra bu dükkânı ve o sözü sık sık düşünür. Tümcenin doğruluğuna yürekten inanmak ister. Olamaz mı? Anne babasının, doğuştan engelli oldukları için görme olasılıkları bulunmasa bile çok daha iyi koşullarda yaşayamazlar mı? Karanlıklar bir gün aydınlanmaz mı?
Bir süre sonra önünden geçerken o dükkânın açıldığını görür. Tabelasını okur: “ÖYKÜ SAHAF”
Dükkân sahibi bir kadındır. O yazıyı duvara asan, yazının doğruluğuna inanan bir kadın! Işık’ın sözleriyle Braille Alfabesi’nin görme engelliler için ne denli önemli olduğunu fark ettiğinde işyerinin kapısına kabartma harflerden bir tabela asmak isteyen duyarlı bir insan.
O günden sonra Işık’ın yaşamı, yaşama bakışı değişir. Neler mi olur?
Daha önceki sayfalarda aileye her konuda yardımcı olduğunu öğrendiğimiz ama bundan sonra kendisini daha çok görüp tanıdığımız yeni bir kişi daha giriş yapar romana. Işık’ın Tarık Amca’sı.
Bundan sonraki heyecanlı gelişmeleri roman okurlarına bırakıyorum.
Hep tartıştığımız bir konu vardır: görmek mi önemlidir, bakmak mı? Bu iki eylem ya da kavram arasındaki ince bir ayrım vardır. Bakmak tanıklıktır, görmek ise derinliği ifade eder. Bakmak eylemi gözle gerçekleşir, görmek ise bilinçli bir harekettir. Fiziksel olarak görmeden hissetmek ise... İşte derinlik oradadır. Kitap, ‘görmek’ konusunda belleğimizde farklı sayfalar açıyor. Engellileri görmezden gelen, hatta onlarla alay eden bakar körlerle dolu bir dünyada yaşadığımızı bize duyumsatıyor.
Işık’ın Yolu, sıkı bir araştırma sonucunda yazılmış bir roman. Görme engellilerin genel özellikleri, Işık’ın babası ve annesinin kişiliklerinde can bulmuş. Baş karakterler, idealize edilmemiş, gerçek kişiler. Görme engellilerin de herkes gibi zaman zaman hırçınlaştıkları, çevrelerindeki kişileri üzebildikleri durumlar, davranışlar tüm insanlık halleriyle verilmiş. Kahramanların kişilikleri iyi analiz edilmiş, yalnızca bugünleriyle değil, geçmişleriyle de ele alınmış.
Işık’ın Yolu, görenlere görmediklerini gösterip farkındalık yaratan bir kitap. Bir toplumda birlikte yaşayan insanların, herkesi olduğu gibi kabul edip yaşamı paylaşmalarının güzelliklerini de gösteriyor bize. Görme engellilerin görenlerden farklı olmadıklarını, eğer olanak verilirse her konuda kendilerini geliştirebileceklerini, uygun eğitimle nasıl çabuk öğrendiklerini de şaşırarak okuyoruz. Bir duyunun yokluğunun, öteki duyuları nasıl keskinleştirdiğini... Tüm bunları merak duygularını diri tutan bir kurguyla yapıyor yazar. Işık ve görme engelli ailesinin öyküsünü son sayfaya dek merak ettiriyor okura.
Işık’ın Yolu, yazım hatasına, anlatım bozukluğuna rastlamadığım, pürüzsüz bir dille kaleme alınmış duyarlı bir yapıt. Okura umut aşılayan, karanlık düşüncelerin pasını silen, engellilerle ilgili pek çok bilinmeyene ışık olan, önyargıları, bakış açılarını değiştirebilecek bir roman. Okullarda, çocukların küçük yaşlardan başlayarak engellilerle ilgili düşünce ve davranışlarına yön verecek, örnek oluşturacak bu tür kitaplara gereksinmemiz olduğunu düşünüyorum.
Işık’ın Yolu’nun pek çok çocuğa ışık olacağını bilerek, hissederek Nalan Yılmaz’ı kutluyorum. Böyle zor bir konuyu apaydınlık bir dille kaleme aldığı, bilinmeyenler konusunda okurları aydınlattığı, hem merakla hem zevkle okunan bir roman yazdığı için...
Işık’ın Yolu’nun yolu çok uzun ve bol okurlu olsun.
Nalan Yılmaz; Işık’ın Yolu, Kekeme Yayınları, 2024,110s.
Açık Kürsü'de yayımlanan içerikler, doğrudan yazarın kendi sorumluluğundadır.
Eksi 18 Edebiyat Topluluğu'nun görüşlerini yansıtmayabilir.