Dağlarca'nın Şiir Ülkesinde Çocuklar

Mine Ömer30 Haziran 2021
Okuma Süresi: 11 dakika

*Fazıl Hüsnü'ye göre, "Gelecek, bir süre büyümesi değildir. Bir us, bir us duyarlılığı büyümesidir."

Fazıl Hüsnü Dağlarca, ilk ezberlediğim şiirlerin şairi. Şiirleriyle tanışıklığımız Larnaka'daki çocukluğuma rastlar. Sekiz yaşlarındaydım. "Mustafa Kemal'i Gördüm Düşümde" şiirini, tüm gün bahçedeki beyaz salıncakta okurdum. Adım adım yaklaşan savaşın yanık kokusunu hissederek yaşayan çocukların, psikolojik can yeleğiydi o zamanlar  şiirler. Bu yüzden de en yüksek sesimizle okurduk tüm şiirleri. Sonra bombaların güçlü seslerinin; yıkımların, ölümlerin, bağıran ağıtların yakın tanığı olduk. Sustuk... Koşarcasınadır bütün göçmenlikler. Girne Anafartalar Lisesi'nin diğer göçmen çocuklarıyla orta okula başladığımda ablam da aynı okulda liseye gidiyordu. Kitapları hep ilgimi çekerdi. Bir gün ondan izinsiz edebiyat kitabını  karıştırırken Mustafa Kemal'in Kağnısı'yla eski dostum Fazıl Hüsnü Dağlarca'ya  kavuştum. Şiirini,  bir kağıda yazarak ezberledim. Dilimden düşmez bir şiirim daha  olmuştu, o yıpratıcı günlerde.  Elif'in kişiliği oldukça güçlü bir karakterdi. Her yandan kuşatılmış, zorluk içindeki ülkeyi imliyordu şiir.  Elif'in azmi, güçlü kişiliği, yetişme çağındaki biz çocukları  kışkırtıcı hatta  motive edici bir karakterdi. Hele bizim gibi savaştan yeni çıkmış çocuklar için... İçimizi dikleştiren Elif'in inatçı yürüyüşünü yıllara dağıta dağıta büyüdüm.

Uzun yıllar sonra İzmir'deki evimde Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın bir söyleşisini okurken ben de onun gibi üşüyordum.

“Uçaklar Afganistan’ı bombaladıkça, üstsüz başsız ve soğukta tir tir titreyen çocuklar aklıma geliyor. Üzülüyorum, ağlıyorum, yapacak bir şeyim yok duadan başka ve O’na yalvarıyorum.” 

Böyle içtendi koca Dağlarca. Üşüyordu savaş çocuklarının çaresizliğini düşünürken. Söyleşi çeşitli edebiyat soruları ve yanıtları ile sürerken, söz dönüp dolaşıp çocuk edebiyatına geliyor. 

"Türkiye’de pek çok kişi, hayatını ‘yok’ları ispat etmekle geçiriyor. Oysa yeryüzü ‘var’lar ile var, yoklar ile değil. Alın size çocuk edebiyatı tartışması. Bir nesil bunu tartıştı. Yaşar Kemal diyor ki: ‘Çocuk edebiyatı olmaz.’ Millet de araştırma yapmadan onun dediğini kabul ediyor. Kimse çıkıp da ‘Çocuk edebiyatı eskiden beri vardı; sadece Türkçe’de değil, dünya edebiyatında da vardı.’ deyip, Binbir Gece Masalları’nı örnek göstermiyor. Mühim olan zaten ‘bir şey vardır’ demektir, herkes ‘yok’ der.” diyor. Herkesin kendine ‘araştırmacı–yazar’ diye bir isim taktığını belirten Dağlarca, daha bunun ne anlama geldiğini bile bilmediğini; ama bunların, birinin ‘var’ ya da ‘yok’ dediği şeyleri araştırma yapmadan kabul ettiğini söyleyerek “Nerede kaldı isimlerinin başındaki ‘araştırmacı–yazar’ sıfatı!..” 

On iki yıl önce böyle yakınmıştı Dağlarca. Son yıllarda üniversitelerde çocuk edebiyatı bölümlerinin açılması ve titizlikle yapılan akademik çalışmalar, çocuk edebiyatının ufkunu da hayli genişletti.

Yüzün üzerindeki yapıtlarıyla ülkemizin en çok şiir yazan şairidir Fazıl Hüsnü Dağlarca. Yapıtlarının toplamı özgün bir  şiir ülkesidir. Sadece büyüklere değil çocuklara da ölümsüz şiirler bıraktı. Şiirlerinin doğa kadar canlı, doğum kadar yeni kalacağının bilinciyle yazdı. Her yaştan insanın kapısını çalıp içeriye gireceği tek başına bir şiir ülkesi bıraktı. Bu şiir ülkesinin adı Türkçem benim ses bayrağım. Şiirin imgelerle anlatıma kattığı estetiğe, dil'in düşünme gücüne yüklediği zengin çağrışımlara hayrandı. Şiirin estetik bir yapıya dönüştüğünde daha çok us'larda yer edeceğini, belleklere kazılacağını hatta ezberleneceğini imleyerek, öykü veya roman değil çokça şiir yazdı. 

Edebiyat dilinin konuşma dilinden farklılık gösteren estetik bir dil olduğunu daha çocuk yaşlarda fark edilmesini ister Dağlarca... Evrensel dili öne çıkarır. Samimi içten dil çocuklara şiiri sevdirmesi açısından da önemlidir. Şiirlerinin hem anlaşılır hem de estetik bir dil olmasına özen gösterir. Çocuklar için akıcı ve  hareketli şiirler yazar. "Balina ile Mandalina" isimli şiir kitabındaki şiirler gibi... Buzulların arasında dolaşmayı seven kocaman balina, sıcacık ülkelerin küçücük meyvesi mandalina tanışıp dost oluyorlar. Bu sıcacık dostluğu sevimli bir dille anlatıyor Dağlarca.  “Efendim-günaydın”  ilişki sözcükleri ile çocuklara iletişimi önce sezdirir. Söz ve ses oyunlarıyla anlatımı ve şiir dili güçlüdür. Çocuk okurun ilgisini şiire daha çok çekmek için eğlenceli bir oyun havası da yaratır. Bunun için de ikilemeleri kullanır. Bu ikilemelerle şiirini çocuklar için daha çekici hale getirir. Dağlarca’nın şiirinde yapayalnız mandalina ve yine yalnızlıklar içindeki balinanın tanışmalarını ve dostluklarını okumuyoruz yalnızca. Yer adlarına da yer vererek dünya üzerindeki farklı coğrafyalardan  haberdar olmalarını, meraklanmalarını, bu coğrafyalarla ilgili araştırma yapmalarını da sağlamış olmak dürtüsüyle de yazdı. Çocukların  meraklı, sabırsız, soru soran hallerini çok iyi bilen Fazıl Hüsnü, şiirlerinin başlığına da özenlidir.  Biliyor ki  başlığı okuyup meraklanan  çocuk, o şiiri okumadan;  içine girip gezinmeden, sorular sormadan sayfayı çeviremez.

Yıldızlar Oyunu

 

Yıldızlar neye yarar

Geceyi süslemeye.

 

Yıldızlar neye yarar

Büyümesine

Bütün bitkilerin.

 

Yıldızlar neye yarar

Yol göstermeye

Karanlık basar basmaz.

 

Yıldızlar nereye yarar

Çocukların uyumasına 

Çocukken başımızı göğe kaldırdığımızda, hangimiz karanlığın ortasında parlayan yıldızların dost sıcaklığını hissetmedik? Işık her zaman dost, karanlıklar ise bilinmeyen bir düşman olmuştur çocuk odalarında.

Çocuklar değil midir gökyüzüne her baktıklarında yıldızları tutmaya çalışanlar? Dokunmaya çalıştıkça, devleşen uzaklık, sonsuzluğu ilk fark ediş... Parlak ve uzak bu gök cisimcikleri tıpkı çocukların oyuncakları kadar sevimli mi sevimli dizilirler her akşam gökyüzüne. Onlar, tepeden bakarlar balkonlara, caddelere, ovalara, vadilere... Çocukları koruyan bir efsane ışıltısı gibi naif görünümlüdür yıldızlar. Dağlarca da çocukları çok iyi tanıdığından ilk sözcüklerini özenle seçer. "Yıldızlar neye yarar/ Geceyi süslemeye" Gece nasıl süslenir ki? Gecenin makyajını kim yapar? Hareketlilik ve  gizem şiirin sonuna kadar sürer. Soru soran ve yanıtlayan biri çocuk diğeri yetişkin iki kişi, şiiri okuyanların anılarından fırlamış kahramanlardır. Şiirin estetiğiyle süslenen gece ne güzeldir.  Gece süslenirse yıldızlar da oyun oynar. Masalın içinde gezinmeye devam eder çocuklar.

Dağlarca sorusu çok olan dizeler kurdu bu şiirinde. Belli ki o da oyun oynuyor minik okurlarıyla. Oynarken de dilin uçsuz bucaksız gücünü tanıtmak, öğretmek niyetinde. "Yıldızlar neye yarar/Büyümesine/ Bütün bitkilerin"

Şiirlerindeki imgelerle Dağlarca çocukların birikimlerini, hayal güçlerini kullanarak şiirin bütününe ulaşmasını sağlar. Çocuklar bu dizelerden onlarca cümle kurarak yıldızların, bitkileri nasıl büyüteceğini anlatacaklar. Yıldızların derin sessizliğinin gizemini çözmeye çalışacaklar belki de... Onları felsefi düşünceye götürecek kapının her zaman açık olduğunun bilincini aşılıyor Dağlarca. "Yıldızlar neye yarar/Yol göstermeye/ Karanlık basar basmaz"

Gökyüzünde sessizce duran yıldızların görevleri saymakla bitmiyor. Oyun oynar gibi şiirin dilini çözen çocuklar yıldızların ve karanlığın aslında sembol olduğunu fark ettiklerindeyse şiir diliyle erişebileceğimiz çağrışımların zenginliğinin de farkına varacaklar. Karanlığın - ışığın, zıtlıkların geniş kavramı üzerinde duracaklar. Var olanların önemini, değerini, var olanın bir gün olmayana dönüşeceğini, o yüzden de var olanın kıymetli olduğunu, doğaya gözümüz gibi bakmamızı, insanların da doğa gibi tükenebileceğini, birbirimize değer vererek yaşamamızı vurgular bu kısacık şiir. Oyun gibi hayat gibi. Hayat mı bir oyun, oyun mu hayat der gibi... Öyle uçsuz bucaksız bir tema ki bıraksanız çocuklar uykusuz kalıp hâlâ yıldızların neye yaradığını konuşacaklar. "Yıldızlar neye yarar/ Çocukların uyumasına"

Dağlarca bu yapıtında deyimler kullanarak çocuklara seslendi, dilimizi estik beğeni oluşturacak bir anlatımla çocuklara aktardı. Çocuklara sözcükleri sevdirmek, beğendirmek çabasını hep diri tutar. Akılda kalması için de yinelemeler yapar.

Bursa'da yayınlanan Tömer Edebiyat - Çeviri Dergisi'nin Güz 1996 tarihli 9. sayısında,  Fazıl Hüsnü Dağlarca Hayati Özen'le  yaptığı uzun söyleşide, çocuklara yazdığı şiirlerle, büyüklere yönelik şiirleri arasındaki farkı da anlatır. 

"Çocuk şiirlerinin, büyüklere yönelik şiirlerden büyük bir ayrımı vardır. Sözün derinliği bakımından, çocuğa sunacağınız imge anlık olmalıdır. Büyüklere sunacağınız imge, birçok anların katları biçiminde sürüp gidebilir. Çocuk yepyeni aynasında bu uzunluğu yansıtamaz. Çocuk şiirlerimde küçükler ya da büyükler, anlık dediğim imgeleri sevenler birleşmektedir. Çocuk şiirlerini yazmaktaki amacım birden çok: Ona kendimi duyurmak istiyorum. Onu kendine aracısız göndermek istiyorum. İmge eğitimini sağlamak çabasındayım. Kendi kişiliğini, bir buğday tohumunun başak olmasındaki güzelliğe eriştirmek istiyorum. Onu bütün yapıtlarımın okuyucusu kılmak istiyorum. Ona anadilimizi sevdirmek istiyorum." 

Fazıl Hüsnü Dağlarca, şiirlerini  yalnızca imgeler ve çağrışımlarla kurmaz. Sözcüklerinde, derin bir ses, zengin bir dil  vardır.  Çocuklarda okuma isteği uyandıracak  şiirler yazar. Bundandır, şiir dili akıcı ve merak uyandırıcıdır. Türkçenin anlam ve olanaklarını çocukların şiirlerle kavramalarını,  hayal kurmalarını, düş dünyalarını daha da genişleterek düşünme yeteneklerinin sınırlarını zorlamalarını, en çok da üretmelerini ister. Hayal kurmak kapıları aralamak gibidir. Hayali olmayan insanların dünyamızı beslemediği, yeşertmediği gerçeğini savunur.  Bu hayallerin gerçekleşmesinde ise dil önemlidir.

Kaynakça

Açık Kürsü'de yayımlanan içerikler, doğrudan yazarın kendi sorumluluğundadır.

Eksi 18 Edebiyat Topluluğu'nun görüşlerini yansıtmayabilir.