Çocuk Edebiyatının Çocukluk Algısı Üzerine Etkisi

Oya Uslu2 Şubat 2022
Okuma Süresi: 6 dakika

Çocuk... Küçük insan yavrusu… 

Masum, temiz, toy, korunmaya ve bakıma muhtaç, “eğitilip şekillendirilebilir” diye düşünülen canlı. Kimine göre aileye, kimine göre hem aileye hem de topluma ait varlık. Geleceğin mimarı, umudu, vatanın bekçisi, daha neler neler… 

Peki hep böyle miydi? Elbette değil.

Devlet yapısı değiştikçe aile modelleri değişmiş, buna bağlı olarak çocuğa bakış açısı zaman içinde farklılık göstermiştir. Örneğin Roma’da babaların çocuklarını öldürme hakkı vardı. İnsanın alınıp satıldığı kölelik sisteminde, çocukların aileye ve devlete ait mal olarak görülmesi normal sayılıyordu. Çocukların temel ihtiyaçlarının karşılanmak zorunda oluşu aileye ve topluma yük gibi değerlendiriliyor, bu da statülerinin düşük olarak değerlendirilmesine neden oluyor ve herhangi bir hakları bulunmuyordu.

Feodalitede de durum aynı sayılırdı. Hatta bazı toplumlarda uzunca bir süre çocuklar çeşitli kötülüklerin kaynağı olarak görüldüler. Ortaçağ Avrupa’sında cadı olarak yakılanlar arasında çocuklar da vardı. 

Neyse ki çocuk algısı Rönesans’la birlikte değişmeye başladı. Aydınlanma hareketi çocuğa değer verme düşüncesini beraberinde getirdi. Birey kavramının ortaya çıkışı bu minik canlıların özel bir doğası olduğuna ilişkin farkındalığı geliştirdi ve böylece onların yetişkin yaşamına ulaşması beklenen masum bir varlık olduğu görüşü benimsendi. 

Bizde de bu değişimde Tanzimat Dönemi etkili oldu, hatta çocuk edebiyatının doğuşu Tanzimat’la başlar diyebiliriz.  Cumhuriyet Dönemi'nde ise çocuk ve çocuk eğitimi ulusal bir politika olarak düşünüldü. Ulusal egemenlik kavramını çocukların bilincine yerleştirmek,  vatan ve millet sevgisi aşılamak, dil bilincini geliştirmek, onları ulusal ve manevi değerler konusunda eğitmek amaçlandı; fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller yetiştirmek ülküsü benimsendi. Ama yine de köleci düzen izlerini taşıyan olumsuz bakış açısı dünya tarihinde oldukça uzun sürdü, günümüze bile yansıdı. Hâlâ çocuklarına kötü davranma hakkını kendinde gören aileler epeyce çok ya da korunmaya muhtaç oldukları halde devlet tarafından ilgi görmeyen çocuklar var.

Aslında kısaca “nasıl devlet, öyle çocuk algısı” diyebiliriz. Bu edebiyat açısından da geçerli... Çocuk edebiyatı yüzyıllardır eğitim, din ve politik öğretiler arasında tüm dünyada bir güç çekişmesine maruz kaldı.  

Türkiye’yi ele alırsak, giderek neoliberal kapitalizmin etkisi altına giren ülkemiz, bir yandan hızla modernleşirken diğer yandan muhafazakâr içe dönüklüğü yaşamaktadır. Çocuk edebiyatı da genellikle bu iki dünya görüşünün etkisi hatta çekişmesi altında kalmaktadır. Bu çekişme en çok toplumsal cinsiyet rolleri açısından algı operasyonu ile yapılmaktadır. Örneğin dinci kesimin bazı kitaplarında başı açık kadınlar çocuğa kötü davranan karakterler olarak yansıtılırken, başı kapalı kadınlar iyi davranışlar sergilemektedirler. Ya da modernist kimi yazara göre türbanlı kadınlar kesinlikle cahilken, başı açıklar aydındır. Muhafazakâr kesimin yazarı genellikle kız çocuğuna ev işleri yapması gerektiğini öğütlerken, erkek çocuğa dış işlerini önermektedir. Yaramaz ve güçlü karakterler hep erkektir. Kız mutlaka uslu ve zayıf olmalıdır.  Bazen de bu kesimin yazarlarında “herkes Müslüman olmalı” düşüncesi öylesine fütursuzdur ki Şirinlerin başının kapatıldığı, Küçük Prens’in namaz kıldığı kitaplara bile rastlıyoruz. Kimi zaman da modernist kesimin bazı yazarları çocuğa milliyetçi hatta ırkçı değerleri benimsetmeye çalışırken, muhafazakâr kesim ümmetçi değer yargılarına sarılmaktadır. Yine de milliyetçilik ve ırkçılık konusunu bazen her iki kesimde de orta payda olarak görebiliyoruz.

Kısaca ülkemizdeki çocuk edebiyatı ne yazık ki çeşitli kesimlerin arenasına sahne olmaktadır.  Çocuğu kendi istedikleri gibi şekillendirmeye kalkan bazı yazarlar, karşı gördükleri kesime bilinçli ya da bilinçsizce saldırırken, çocuk üzerinden algı operasyonu uygulamaktadırlar. Her ne kadar çocuğa görelik kavramına önem veren edebiyatçılar giderek artsa da, daha çok yol kat etmemiz gerekiyor.

Açık Kürsü'de yayımlanan içerikler, doğrudan yazarın kendi sorumluluğundadır.

Eksi 18 Edebiyat Topluluğu'nun görüşlerini yansıtmayabilir.